SİYASETİN SESSİZ ÇINARI: İSMET İNÖNÜ
Bugün, Türk tarihinin en önemli liderlerinden biri olan İsmet İnönü'nün aramızdan ayrılışının yıldönümü. Sessiz bir kararlılıkla ülkesine ömrünü adayan İnönü, sadece bir asker, siyasetçi ve devlet adamı değil, aynı zamanda bağımsızlık mücadelesinin simgesi ve genç Cumhuriyet'in inşasında temel bir mihenk taşıydı. İnönü Vakfı'nın İsmet Paşa'nın ağzından "Cumhuriyetin İlanı" videosunu izleyiniz
1884 yılında İzmir'de doğan İnönü, Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasında önemli bir rol oynadı. Lozan Barış Antlaşması’ndaki kararlı duruşu, Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesinin diplomasi alanındaki zaferi olarak tarihe geçti.
Atatürk’ün en yakın silah ve dava arkadaşı olarak, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki kalkınma ve reform hareketlerinin hayata geçirilmesinde kritik sorumluluklar üstlendi.
Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatının ardından Cumhurbaşkanlığı görevini devralan İnönü, II. Dünya Savaşı gibi zorlu bir dönemde Türkiye’yi savaşın dışında tutmayı başardı. Onun bu politikası sayesinde milyonlarca insanın hayatı korunmuş, Türkiye savaştan sonra barış içinde yoluna devam edebilmiştir.
İnönü, 1946’da çok partili siyasi hayata geçişi sağlama kararlılığıyla demokrasiye olan inancını da ortaya koydu. Bugün demokratik değerlerimiz üzerinde yükselen Türkiye'nin temellerinde, onun bu cesur adımlarının etkisi hâlâ hissedilmektedir.
Ancak İnönü'nün en etkileyici özelliklerinden biri, tüm başarılarına rağmen sade ve mütevazı kişiliğidir. Devlet adamlığındaki ciddiyeti kadar, halkın arasındaki samimiyetiyle de gönüllerde taht kurdu. Onun adı, hep kararlılıkla mücadele eden, ülkesi için fedakârlıktan kaçınmayan bir lider olarak anıldı.
25 Aralık 1973'te, 89 yıllık onurlu bir ömür tamamlandı.
İsmet İnönü ve Mustafa Kemal Atatürk’ün ilişkisi, Türk tarihinin en önemli dostluk, iş birliği ve liderlik örneklerinden biridir. Bu ilişki, hem kişisel hem de profesyonel boyutlarıyla dikkat çeker ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecinde kritik bir rol oynamıştır.
İnönü ve Atatürk, Kurtuluş Savaşı sırasında yakın çalışma arkadaşları olarak büyük bir uyum içinde hareket ettiler. İnönü, savaşın stratejik komutanlarından biri olarak Batı Cephesi Komutanlığı görevini üstlendi. Özellikle I. ve II. İnönü Muharebeleri’ndeki başarılarıyla savaşın seyrini değiştiren isimlerden biri oldu.
Bu zaferler, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne moral kazandırmış ve uluslararası alanda Milli Mücadele'nin meşruiyetini artırmıştır. Mustafa Kemal, İnönü’nün disiplinli, sabırlı ve analitik yaklaşımını her zaman takdir etmiş, onu güvenilir bir yol arkadaşı olarak görmüştür.
1922’de Mudanya Mütarekesi ve ardından Lozan Barış Antlaşması görüşmelerinde İsmet İnönü, Türkiye’nin baş müzakerecisi olarak görev yaptı. Atatürk, Lozan görüşmelerinde İnönü’ye tam yetki vererek onun diplomasi konusundaki dirayet ve becerilerine olan güvenini açıkça göstermiştir. İnönü’nün Lozan’daki kararlı duruşu, Atatürk tarafından "bir ulusun bağımsızlık mücadelesinin diplomatik zaferi" olarak değerlendirildi.
Atatürk ve İnönü, Cumhuriyet’in ilk yıllarında devrimlerin hayata geçirilmesinde sıkı bir iş birliği içinde çalıştılar. İnönü, 1923-1937 yılları arasında başbakan olarak görev yaptı ve ekonomik kalkınma, eğitim reformları, kadın haklarının genişletilmesi gibi birçok reformun uygulanmasında Atatürk’ün en büyük destekçisi oldu. Onun disiplinli yönetim anlayışı, Atatürk’ün vizyonunu somut projelere dönüştürmede önemli bir rol oynadı.
Her güçlü ilişkinin olduğu gibi, Atatürk ve İnönü’nün ilişkisi de zaman zaman fikir ayrılıklarıyla sınandı.
1930’lu yılların ortalarına gelindiğinde ekonomik politikalar ve bazı reformların uygulanışı konusunda görüş farklılıkları yaşandı. Atatürk, zaman zaman İnönü’nün temkinli ve kontrollü yaklaşımını eleştirmiş, daha hızlı ve cesur adımlar atılmasını istemiştir. 1937 yılında bu gerilim, İnönü’nün başbakanlıktan ayrılmasına yol açtı. Ancak bu ayrılığın ardından bile, iki liderin birbirine olan saygısı devam etti.
Mustafa Kemal Atatürk’ün 10 Kasım 1938’deki vefatının ardından İsmet İnönü, Cumhurbaşkanı seçildi. Atatürk’ün ardından Cumhuriyet Halk Partisi’nin ve Cumhuriyet’in temel ilkelerini koruma sorumluluğunu devraldı.
İsmet İnönü, II. Dünya Savaşı döneminde Türkiye’nin Cumhurbaşkanı olarak kritik bir rol üstlenmiştir.
Bu dönemdeki liderliği, savaşın yıkıcı etkilerinden Türkiye’yi koruma ve ülkeyi tarafsız bir şekilde yönetme çabalarıyla öne çıkar. İnönü’nün bu süreçte izlediği politika, "denge politikası" olarak tanımlanır ve Türkiye'nin bu büyük savaştan uzak tutulmasında belirleyici olmuştur.
II. Dünya Savaşı, 1939 yılında Almanya'nın Polonya’yı işgaliyle başladı. Türkiye, savaşın patlak verdiği sırada Batı ile Sovyetler arasında hassas bir coğrafyada bulunuyordu. İsmet İnönü, savaşın daha ilk günlerinden itibaren tarafsızlık politikasını benimsedi. 1939 yılında İngiltere ve Fransa ile imzalanan üçlü ittifak anlaşmasıyla Türkiye, Batı Bloku’na bir adım yakınlaştı. Ancak İnönü, Almanya ve Sovyetler Birliği gibi güçlü devletlerle de diplomatik ilişkileri sıcak tutarak dengeyi sağlamayı başardı.
Savaş boyunca Türkiye, Almanya ve Müttefikler tarafından kendi saflarına çekilmek istendi. Almanya, özellikle 1941 yılında Balkanları işgal ettikten sonra Türkiye üzerinde ciddi bir baskı kurmaya çalıştı. Öte yandan, Müttefikler de Türkiye'nin savaşa katılmasını istiyordu. İnönü, iki tarafla da ilişkileri dengede tutarak ülkenin savaşa girmesini engelledi.
Bu dönemde en dikkat çekici olaylardan biri, Adana Görüşmesidir. 30-31 Ocak 1943’te Adana’da İngiltere Başbakanı Winston Churchill ile İsmet İnönü bir araya geldi. Churchill, Türkiye’nin savaşa katılmasını talep etti ancak İnönü, ülkenin savaşa hazır olmadığını belirterek bu teklifi nazikçe reddetti.
İkinci Dünya Savaşı, tarafsızlık politikasına rağmen Türkiye’ye ağır ekonomik ve sosyal yükler getirdi. Savaşın getirdiği tedirginlik, ülkede temel gıda ve malzeme kıtlıklarına yol açtı. 1942 yılında çıkarılan Varlık Vergisi, savaşın yarattığı ekonomik baskıyı hafifletmek amacıyla uygulandı ancak bu vergi özellikle gayrimüslim yurttaşlar üzerinde olumsuz etkiler bıraktı ve tartışmalara yol açtı.
Ayrıca, seferberlik nedeniyle erkek nüfusun büyük bir kısmı silah altına alınmıştı. Bu durum, tarım üretimini ciddi şekilde düşürdü ve kırsal bölgelerde hayat şartlarını ağırlaştırdı.
1944-1945 yıllarına gelindiğinde savaşın galibi belli olmaya başlamıştı. Türkiye, savaşa doğrudan katılmamış olsa da, savaşın sonlarına doğru Müttefiklere yaklaşarak stratejik bir pozisyon aldı. 23 Şubat 1945’te Almanya ve Japonya’ya savaş ilan edildi. Bu karar, Türkiye'nin Birleşmiş Milletler’e kurucu üye olarak katılmasını sağladı. Ancak bu savaş ilanı, sembolik bir hareketten öteye gitmedi.
Ruhun şad olsun İsmet Paşa, seninle her zaman gurur duyacağız ve asla unutmayacağız.