1978 Kahramanmaraş Olayları, Türkiye’nin tarihine kara bir leke olarak kazınmış, insanlık adına utanç verici bir dönemi temsil etmekte. Bu olaylar, yalnızca bir şehrin değil, bir ulusun vicdanını derinden yaralamış; toplumsal fay hatlarını daha da derinleştirmişti. Her satırında gözyaşı ve acı barındıran bu hikâyenin sebeplerini ve sonuçlarını anlamak, geleceğimiz için ders çıkarmak adına elzemdir.
Kahramanmaraş Olayları, Türkiye’deki toplumsal kutuplaşmanın ve siyasi kargaşanın zirveye ulaştığı bir dönemde patlak vermiştir. 1970’lerin sonunda ülkede derin bir ideolojik çatışma yaşanıyordu. Sağ ve sol görüşler arasındaki gerilim, siyaset sahnesinden sokaklara taşmış; mezhep farklılıkları da bu çatışmayı körükleyen unsurların başında gelmiştir.
Olayların fitilini ateşleyen, 19 Aralık 1978’de Çiçek Sineması’nda gerçekleşen patlama olmuştur. Gösterimdeki filmin sol görüşlü bir yapıya sahip olduğu iddiası, taraflar arasındaki gerginliği iyice tırmandırmıştır. Bunun ardından iki öğretmenin öldürülmesi, şehri âdeta cehenneme çevirmiştir. Cami hoparlörlerinden yapılan kışkırtıcı anonslar, halk arasında korku ve nefret tohumlarını ekmiş; komşuların birbirine düşman kesilmesine zemin hazırlamıştır.
Bu olayların perde arkasında, toplumu ayrıştırmayı hedefleyen karanlık ellerin olduğu artık su götürmez bir gerçektir. Provokasyonların kaynağı kim olursa olsun, devletin otoritesini kaybetmesi ve adaletin sağlanamaması, bu tür olayların büyümesine yol açmıştır. İhmal ve kasıt arasındaki ince çizgi, o dönemde tamamen göz ardı edilmiştir.
Kahramanmaraş Olayları, yüzlerce insanın ölümü ve binlercesinin yaralanmasıyla sonuçlanmıştır. Evler, iş yerleri, ibadethaneler yakılıp yıkılmış; masum insanlar sırf mezheplerinden dolayı hedef alınmıştır. Şehir adeta bir savaş alanına dönmüştür. Binlerce insan, doğup büyüdükleri toprakları terk etmek zorunda kalmış; zorunlu göçlerin yarattığı travmalar, nesiller boyunca hissedilmiştir.
Türkiye genelinde ise Kahramanmaraş Olayları, 12 Eylül 1980 Darbesi’ne giden sürecin önemli kilometre taşlarından biri olmuştur. Darbeciler, bu tür olayları gerekçe göstererek otoriter bir rejimi meşrulaştırmış; ülkeyi karanlık bir döneme sürüklemiştir. Ancak bu olaylar, darbenin haklılığını değil; aksine, devletin kendi vatandaşlarını korumadaki acizliğini ve toplumsal barışı sağlama konusundaki yetersizliğini gözler önüne sermiştir.
Kahramanmaraş Olayları, yalnızca tarih kitaplarının tozlu sayfalarına sıkışmış bir olay değildir. Bu acı, hâlâ dinmeyen bir yara gibi yüreklerimizde yaşamaktadır. Yanan evlerin, yıkılan hayallerin, katledilen masumların ağıtları, bugün hâlâ kulaklarımızda çınlamaktadır. O günlerde çocuk olanlar, annelerinin gözyaşlarını, babalarının çaresizliğini unutmamış; yıllar sonra bile bu acının ağırlığını taşımıştır.
Bu olaylar, insanlık onuruna vurulmuş bir tokattır. Din, mezhep, ideoloji gibi kavramların, insan hayatından daha değerli görüldüğü anlarda, hepimizin insanlığından bir parça kaybolur. Kahramanmaraş’ta kaybolan yalnızca canlar değil; bir toplumun vicdanıdır. Bu vicdanı yeniden inşa etmek, kaybedilen güveni onarmak için geçmişle yüzleşmek ve dersler çıkarmak zorundayız.
1978 Kahramanmaraş Olayları, devletin vatandaşını koruma sorumluluğunu nasıl ihmal ettiğinin açık bir göstergesidir. Güvenlik güçlerinin olaylara zamanında müdahale edememesi, hatta bazı durumlarda taraflı davranması, bu trajedinin en büyük nedenlerinden biridir. Provokasyonların önlenememesi, adaletin sağlanamaması ve olayların ardından toplumun yaralarının sarılmaması, devletin bu süreçteki en büyük eksiklikleridir.
Bu olayların ardından hiçbir şey olmamış gibi davranmak, en büyük utançtır. Kahramanmaraş Olayları, Türkiye’de “unutulmuş trajediler” listesine eklenmiş ve adeta üzeri örtülmüştür. Bu tür olayları hatırlamamak, yeni trajedilere zemin hazırlamaktır. Toplum olarak geçmişimizle yüzleşmeden, gerçek anlamda bir birlik ve beraberlik kurmamız mümkün değildir.