Üç ‘’Y’’ ile iktidara geldiler.
Yoksulluk, Yolsuzluk ve Yasakları kaldırma vaadiyle, MHP’nin müthiş öngörüsü erken seçimle iktidara geldiler. Halkın çoğu, 3 Y ile ülkede demokrasinin, hak ve özgürlüklerin gelişeceğini ümit etmişti. Esas olan dördüncü Y’nin YALAN olduğunu o günlerde göremediler.
Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk ve yoksulluğunu bastırmak için ise yasakları bir bir getirdiler ve getirmeye de devam ediliyor. Adı da Yeni Türkiye! Ekonomi ise ithalata dayalı yabancı Ülkeler de istihdam sağlayan bir yapıya dönüştü.
Oysa 1923 – 1938 arasında, birde 1929 dünya bunalımının yaşandığı bir ortamda yaşanan ekonomik başarıların temelinde, iki ayyaş dediği Dünya’nın saygı duyduğu Atatürk’ün kararlılığı ve uzak görüşlülüğü, yönetici kadronun ülke sevgisi, çalışkanlığı ve liderine bağlılığı yatmaktadır. Ayrıca kararlı bir şekilde izlenen ekonomik politikalar da, mucize denebilecek sonuçların alınmasına neden olmuştur. Bu başarının esası, denk bütçe ve sıkı para politikası olmuştur.
Atatürk bütçe dengesi üzerinde titizlikle durmuştur. Bu konuya çok önem vermesinin temel nedeni, Devlet Hazinesi'nin yurt içinde ve yurt dışında güçlü ve güvenilir olmasını gerekli görmesidir. O'na göre, ekonomik bağımsızlığı sağlamanın başka yolu yoktur. Bu anlayışla ve Atatürk'ün yakın ilgisi ile yapılan 1924 - 1938 arasındaki 11 bütçenin kesin hesabı denk bağlanmış, 3'ü fazla vermiş, sadece 1'i açıkla ( Aşar vergisinin kaldırıldığı 1925 yılında ) kapanmıştır. Yıllara göre gelir gider tablosu :
Yıllar Gelir Gider Açık -fazla
1923: 111 271 945 /105 926 111 +5 345 034
1924: 138 416 828 /131 628 038 +6 788 790
1925: 170 391 263 / 201 449 722 -31 058 459
1926: 180 363 257 /172 186 885 +8 176 372
1927: 202 239 236 /198 951 159 +3 288 077
1928: 222 030 788 /201 132 997 + 20 897 791
1929: 224 143 619 213 / 367 359 +10 776 260
1930: 217 451 343 /210 129 655 +7 321 688
1931: 165 227 843 /181 861 013 -16 633 170
1932: 186 816 681 / 212 011 107 -25 194 426
1933: 174 296 035 /173 608 829 + 687 206
1934: 207 277 524 /228 858 736 -21 581 212
1935: 231 391 323 /259 589 193 - 28 197 870
1936: 271 078 532 /252 402 010 +18 676 522
1937: 314 170 811 /287 183 747 +26 987 064
1938: 322 933 849 /303 888 954 +19 044 895
Bu arada Doğu'da İngiliz kışkırtmasıyla ortaya çıkan ve 1937'ye dek süren Kürt ayaklanmaları, sürekli artan askeri harcamalara neden olmaktaydı. Oysa ülkenin hızla kalkınması, sanayi ve bayındırlığa yatırım yapılması gerekiyordu. Bu ise para ve güç demekti. Ancak, devletin hazinesinde, yatırıma ayrılacak kaynak yoktu. İhtiyaçların ağır baskısına, yokluklara ve dünyayı sarsan 1929 ekonomik bunalımının yarattığı olumsuz havaya karşın, karşılıksız para basılmadı ve Türk parasının değeri korundu. 15 yıl boyunca, denk bütçe gerçekleştirildi. Bağımlılık doğuracak dış borç alınmadı; iç borçlanmaya gidilmedi. Ulusal değerler, Hazine taşınmazları bugünkü gibi, "bütçeye gelir sağlıyoruz" diyerek sorumsuzca satılmadı. Tam tersi bütçenin olanaksızlıklarına karşın, özellikle sanayi, sağlık, eğitim ve ulaştırma alanlarında yeni yatırımlar gerçekleştirildi. Yalnızca, kibrit' de devlet tekeli kurmak ve yabancı sermaye yatırımlarını devletleştirmek için dış kredi kullanıldı. Bu krediler tümüyle öz kaynaklarla ve Düyun-u Umumiye borçlarıyla birlikte, zamanında ödendi.
Reklam arası olarak tanımladıkları Cumhuriyet ekonomisi, Osmanlı borçlarını da ödemek durumunda kaldı.
2012 ikinci çeyrekte Türkiye’nin brüt dış borç stoku 323.5 milyar dolardır Öte yandan 2002 yılında toplam dış borç stoku 129.6 milyar dolar idi. Yani AKP iktidarında 193.6 milyar dolar arttı. Başka bir ifade ile son 10 yılda Türkiye 2002 yılına kadar geçen 80 yıldan daha fazla dış borç aldı.
Özel sektörün dış borcu ise 2002-2012 döneminde yüzde 425’le artış rekoru kırdı. Bu dönemde net 183 milyar dolar büyüyen özel sektör dış borcu 43.1 milyar dolardan 226 milyar dolara yükseldi.
Dış borçlara ödenen faizler ile yabancıların Türkiye'deki doğrudan ve port föy yatırımlarından elde ederek ülkelerine aktardıkları karlar dolayısıyla yaşanan toplam kaynak transferi 2002-2011 döneminde 137.9 milyar dolara ulaştı.
Kısaca Türkiye’de tasarruf yatırım açığı devam ettiği müddetçe, cari işlemler açığı da devam ettikçe, Cumhuriyet kazanımı varlık satışları azaldıkça, Türkiye’nin dış borçları artacaktır. Bugün riskli olan dış borç stoku daha da ağır bir yük olacaktır.
Her şey de tek bilge olan kişi o tarihlerde, para politikasını ve faizi yönlendiren bağımsız M.B. yoktu diye de söylenebilir.!
Halkımız, sanırım ‘’3 Y’’ nin +Y olan YALAN’la artık yürümeyeceğini yolun sonuna geldiğini görmüştür.